Ahlat Ağacı, yönetmenliğini Nuri Bilge Ceylan‘ın gerçekleştirdiği dram türünde bir filmdir. Nuri Bilge Ceylan, filmin senaryosunu da eşi Ebru Ceylan ve Akın Aksu ile birlikte yazmıştır. İlk gösterimi 18 Mayıs 2018’de 71. Cannes Film Festivali‘nde gerçekleştirilen filmin başrollerinde Aydın Doğu Demirkol, Murat Cemcir ve Bennu Yıldırımlar yer almaktadır.
1 Haziran 2018’de de sinemada gösterime giren film, 91. Akademi Ödülleri‘nin Yabancı Dilde En İyi Film Ödülü kategorisinde yarışmak üzere Türkiye’nin aday adayı olarak gösterilmiş, ancak aday olamamıştır.
Türkiye, Fransa, Almanya, Bulgaristan, Makedonya, Bosna Hersek ve İsveç ortak yapımı olan Ahlat Ağacı, eleştiri topluluğu sitesi Metacritic‘te 100 üzerinden 88 puan alarak “evrensel beğeni” statüsüyle nitelendirilmiştir. Ayrıca film, 2018 Cannes Film Festivali‘ne katılan filmler arasından sitede en yüksek puanı alan filmlerden biri olmuştur.
Nuri Bilge Ceylan, verdiği bir röportajda filmin başrol oyuncusu Doğu Demirkol’u bir YouTube videosu ile keşfettiğini, yaptıkları birçok deneme çekimi sonrası Sinan karakteri için en uygun oyuncunun o olmasına karar verdiğini söylemiş, Murat Cemcir’i ise oynadığı birkaç televizyon dizisinden keşfettiğini açıklamıştır.
Ayrıca çekimleri üç buçuk ay süren film hakkında yönetmen Nuri Bilge Ceylan şu yorumda bulunmuştur:
Sevelim veya sevmeyelim, bazı özelliklerimizi babalarımızdan alırız. Zayıflıklarımızı, alışkanlıklarımızı ve daha pek çok şeyi. Filmde, babalar ve oğulların aynı kaderi paylaşmasıyla oluşan kısır döngüyü bir dizi acı tecrübe aracılığıyla anlatacağız.
Ahlat Ağacı, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan aldığı 2 milyon TL’lik yardım ile bakanlık tarafından en fazla destek verilen film oldu. Daha önce ise Nuri Bilge Ceylan’ın önceki filmi Kış Uykusu‘na Bakanlık’tan 750 bin TL destek verilmiş ve bu meblağ da o zamana kadar verilen en yüksek destek olmuştu.
Ahlat Ağacı (2018)
Kenarda köşede kalmış tipler üzerinden ciddi karakter okuması yapan ve bunu da bireysel boyuttan toplumsal ve sosyal boyuta taşıyan ciddi bir yapımdır Ahlat Ağacı. Nuri Bilge Ceylan her karakter üzerinden topluma ciddi mesajlar veriyor. Ben ilk olarak filmin adı üzerinde yoğunlaşmak istiyorum.
Neden başka bir isim değil de Ahlat Ağacı?
Ahlat Anadolu’da bilinen meyvelerden birinin adıdır. Bir çeşit armuttur ve diğer armutların özelliğine göre boyu biraz daha küçüktür. Özellikle de çürükken yenen bir meyvedir. Çünkü çürükken daha lezzetli olur, yani olgunlaşmamış armut gibi yeşil olan ahlat yenmez.
Bu anlamda yönetmen Nuri Bilge Ceylan, Ahlat Ağacı’nı yazarken ya da ona bu ismi koyarken, ahlatın bu özelliğinden yararlanmak istemiş olabilir. Karakterleri de tıpkı ahlat meyvesi gibi toplum dışında kalmış, yapı olarak çürümüş karakterler ve bu eserinde bu karakterlerin yapısına ışık tutmaya çalışmış.
İdris adında bir öğretmen, onun yazar olmak isteyen oğlu ile ekonomik sorunlar yaşayan eşi ve alacaklılarla geçen bir hayat…
Burada iki önemli nokta var. Birincisi İdris öğretmenin kendi köydeki yaşamında öğretmenliğinden arta kalan zamanlarda kuyudan su çıkarmaya çalışarak, ona bekçilik eden köpeği ile geçirdiği zaman. İkincisi ise İdris’in oğlu Sinan, belli bir bilinç seviyesine ulaşmış Çanakkale’nin kültürel özellikleriyle alakalı Helenistik dönemin özelliklerini taşıyan medeniyetlerini anlatan kitap çalışmasıyla belediyelere ve çeşitli iş yerlerine başvurularda bulunmuş, ancak kapıların bir bir yüzüne kapatılmasıyla çaresiz kalmıştır.
Burada aslında Sinan’ın babasına olan öfkesine şahit oluyoruz. Yaşadıklarında babasının sorumsuzluğunun etkisini olduğunu düşünüyor. Sinan babasına her ne kadar kibar davransa da, ona içten içe fazlasıyla kızgın.
Olaylar silsilesiyle Sinan en sonunda romanını çıkartmayı başarıyor. İdris ise emekli oluyor ve aldığı ikramiye ile borçlarını kapatıyor. Kalan parayla da koyun alıp, köyde bir yaşam sürüyor. Sinan da o sırada sevdiği kızın başkasıyla evlendiğinin haberini alıyor, kitabı hiç ilgi uyandırmıyor, öğretmen olmak için girdiği sınavdan başarılı olamıyor ve en sonunda babasının yanına gidiyor. Babasının cüzdanında kendi kitabına dair bir gazete kupürüne rastlıyor. Anlaşıldığı kadarıyla kendisine hiç ilgili ve sevgili davranmayan babasının kitabına ilgi gösteren tek kişi olduğunu görüyor.
Baba-oğul aynı kaderde buluşuyor
Bu arada İdris de, büyük uğraşlardan sonra artık kuyudan su çıkmayacağına inandığı için koyunlarla vaktini geçiriyor. İdris bir sabah uyandığında kuyudan sesler duymaya başlıyor, eğilip baktığında kuyuyu kazmayı bıraktığı yerde Sinan’ın kazmaya devam ettiğini görüyor. Baba oğul aynı kaderde buluşuyor.
Filmde belli başlı imgelerden biri de İdris’in kuyuyu kazdığı yerin yanında ahlat ağacı olması. Bu, toplumsal yaşamdaki yerlerini temsil ediyor. Sinan da İdris de yerlerini bulamamış, verimli olamamış karakterler.
Ahlat Ağacı: Bir imge olarak “Rüya”
Filmde Sinan’ın gördüğü bir rüya sahnesi var. Rüyada bir bebek ahlat ağacının dallarına asılmış ve yine aynı bebeğin üzerine karıncalar çıkmış olarak görüyoruz. Aslında o karıncalar İdris’in hayalinin ölmek üzere olduğunu anlatıyor. Bebek, İdris’in hayalleri ve çocukluğu diyebiliriz. Aslında Sinan bir bakıma babasının kaderini rüyada görüyor. Sonrasında ise babasının yanına giden Sinan, gerçekten o ağacın yanında uzanan babasının etrafını karıncaların kapladığını görüyor. Bu ilk imge olarak çaresizliği anlatıyor.
Ahlat Ağacı: Bir imge olarak “Kuyu”
Filmdeki ikinci önemli imgelerden biri de; “kuyu”. Kuyu aslında hayalden ibaret bir ütopyayı anlatıyor. Hayatı boyunca bir şeyler başarabileceğine kimsenin inanmadığı İdris, ancak o kuyudan su çıkarırsa, bu hayatta bir şeyler başarabileceğine inandıracak çevresini.
Aslında o kuyu İdris’in çıkış yolu. Kendisi de oradan su çıkmayacağını biliyor, ama kazmak zorunda hissediyor. Bu bağlamda Joseph Campbell’ın “Karamanın Sonsuz Yolculuğu” adlı kitabına atıf da bulunabiliriz. Campbell, kuyunun analitik psikolojide bilinçaltını temsil ettiği dile getirir ve şöyle der:
Kuyunun dibine inen kahraman için yapılacak tek bir şey vardır: ‘Kuyunun en dibine inmek’
Bu filmde de Sinan ve babası İdris’inde aynı şeyi yaptığını görüyoruz. Kuyunun derinlerine inerken bilinçaltının derinlerine inmek…
Orada bir mücadele ya da kaçış noktası var. Bu birçok şekilde değerlendirilebilir.
Sonuç olarak baba ve oğulun kaderi kuyuda birleşiyor; çaresizliğin getirdiği kopya hayatlarda…