Güzel Günler Dizisi Ne Anlatıyor?

Yönetmenliğini Osman Taşçı’nın üstlendiği, senaryosu Selin Tunç’a ait olan Güzel Günler dizisi uzun bir aradan sonra adeta içimizi ısıttı. Binnur Kaya, Ecem Erkek, Leyla Tanlar, Zeynep Çamcı, Olgun Toker, Burak Dakak, Yıldıray Şahinler, Orkuncan İzan, Oya İloğulları, Seray Gözler, Duygu Köse, Dora Dalgıç gibi isimlerin yer aldığı dizi her Pazar 20:00’de Show TV’de seyircisiyle buluşuyor. Peki ama Güzel Günler dizisi ne anlatıyor?

Güzel Günler Dizisi Ne Anlatıyor?

Tepeden tırnağa, “yerli” olanın korunması gerektiğini vurgulayan dizi, daha ilk sahnesinde bir atasözü ile giriş yapıyor; “ağzımı yaktı aş olsa, başımı yardı taş olsa”… Türk kültürü, tarihi, geleneği, değerleri ve toplum yapısı bağlamında pek çok derdi dile getiren dizi, aynı zamanda günümüz toplumunda tartışmalı bir hal alan Z jenerasyonu konusuna dem vuruyor, hayat pahalılığını görmezden gelmiyor, kültür çatışmalarına ayna oluyor ve hatta Türk kahve kültürünün anlamını ve önemini yitirdiğinden yakınıyor.

Z Kuşağının Temsili: Hangi Z Kuşağı?

Z kuşağı jenerasyonunun toplumdaki yansımasına bakıldığı zaman, ilgili kuşak üzerinde iki kırılmanın yaşandığından bahsedilebilir. Nitekim bir tarafta “Z kuşağı neden sevilmiyor” sorgusu yer alırken, diğer tarafta “Z kuşağı neden abartılıyor” şeklinde bir sorgu bulunuyor. Birinci sorguya bakıldığında, Z kuşağı bireylerinin fütursuzca eleştirildiği, ikinci sorguya bakıldığında ise Z kuşağı bireylerinin sahip olduğu niteliklerin abartılı bulunduğu yönünde bir düşüncenin hakim olduğu söylenebilir.

Dolayısıyla Z kuşağının ikiye böldüğü toplumun bir tarafı Z kuşağından aşırı derecede memnuniyetsizlik duyarken diğer taraf ise aşırı derece memnuniyet duymaktadır. Bu noktada Güzel Günler dizisi Z kuşağına mensup farklı bireyler sunarak Z kuşağının temsili noktasında kapıyı aralamaktadır. Bir tarafta çalışkan, azimli ve bir o kadar da aile değerlerine bağlı olan bir genç (Ayşim) yer alırken diğer tarafta yurtdışında eğitim görmüş, ancak tıpkı ismi gibi derinlere inildiğinde aile değerleri bakımından noksan yönleri bulunan bir genç (Derin) Z kuşağı bireyleri olarak dizide temsil edilmektedir. Ayşim ve Derin dizide iki ana karakter olarak yer alır. Z kuşağı mensubu yan karakterlere bakıldığında ise Ayşim’in arkadaşı olan Merve, kötü alışkanları ile öne çıkan bir Z kuşağı bireyi olarak görülmektedir. Merve’nin Ayşim’i uyuşturucu madde kullanmaya teşvik etmesi, Z kuşağının “kötü” olarak değerlendirilmesi için yeterli bir sebep olarak kabul edilmektedir.

Z kuşağı jenerasyonunun işsizlik, alım gücünün azalması, 15 Temmuz darbe girişimi, Gezi parkı eylemleri, doğal afetler, pandemi gibi benzer daha pek çok ciddi sosyal, ekonomik ve siyasi kırılmaların yaşandığı bir döneme şahit olmaları bakımından onları yargısız bir şekilde infaz etmek yerine empati kurarak dinlemek, anlamak ve değerlendirmek günümüz Z kuşağı üzerindeki kırılmayı da ortadan kaldırmaya yardımcı olacaktır. Öyle ki Z kuşağının yaşam tarzları ve tutumları dikkate alındığında muhafazakâr oldukları, risk almayı sevdikleri, şiddete yatkın olmadıkları, geleneksel inanç ve değerlere önem verdikleri, kendine güvenen ve iyimser bireyler oldukları ifade edilmektedir (Villiams ve Page, 2011) Tam da bu noktada dizinin Z jenerasyonunun ideal temsili olarak sunmuş olduğu karakterin Ayşim olduğu söylenebilir.

Geleneksel normlar

Dizideki ailenin Vanlı oldukları göz önüne alındığında düğün hazırlık sürecinde geleneklere bağlı sahnelerin görülmesi tesadüfi değildir. Öyle ki Doğu Anadolu Bölgesi, geleneklerine en bağlı kalan coğrafi bölgelerden biridir. Aynı zamanda, düğün gelenekleri konusunda da oldukça zengin adetlere sahiptir. Bu adetlerden biri de nişan öncesi gelinin ailesinin damat bohçası, damadın ailesinin de gelin bohçası hazırlaması geleneğidir. Bu geleneğin tarihteki amacına bakıldığında, her iki ailenin de birbirlerine hediye alarak evliliği kutlama amacı gütmeleri şeklinde açıklanabilir. Ancak bu tür gelenekler, tarihsel dönem boyunca asıl amacından uzaklaşarak farklı şekillerde anlamlandırılmıştır. Öyle ki hem gelinin hem de damadın mahremiyetinin birer parçası olan fantezi gecelik seçimin ebeveynler tarafından yapılması -ki gelin ve damada bu süreçte söz hakkı dahi bırakılmaması eril zihniyetin bir ürünüdür.

Güzel Günler dizisinde ise tıpkı bu eril akla göz kırpan bir sahneye yer verilmektedir. Damadın (Mihran) ailesinin (Saliha; damadın annesi, Kıymet; damadın teyzesi, Füsun; damadın kuzeni) gelin (Alya) için gecelik alışverişine çıkması ve bu süreçte gecelik seçimini geline bırakmaları dikkat çekmektedir. Dizi bu anlamda, geleneksel Türk düğün kültürünün önemine vurgu yaparken bu tür geleneksel normların kadın bedenini nesneleştirmeden uzak bir şekilde uygulanabileceğinin altını çizmektedir. Dizi, aynı zamanda, yer verdiği pek çok sahne aracılığıyla Türk düğünlerindeki örf ve adetlere eleştirel bir bakışla yaklaşarak bu konuda kapıyı seyirciye açık bırakmaktadır. Öyle ki damadın annesinin gelinin ailesine koç göndermesi ve sonrasında yaşanan diyaloglar bunun bir yansımasıdır.

Kahve popülarite eleştirisi

Türk kahve kültürüne bakıldığında en sık içilen kahvenin Türk kahvesi veya çeşitleri olduğunu söylemek gerekir. Ancak günümüz kahve kültürünün dünya kahveleri yönünde bir popülarite kazanması Türk kahvesi kültürünün devamlılığı konusunda endişe yaratmaktadır. Zaman ve mekan açısından da bir değişime işaret eden yeni kahve kültürü bu yönüyle kahveye bir mekansızlık ve vakitsizlik de atfetmektedir. Öyle ki kahvaltı (kahve altı) sonrasında ve genellikle evde, sohbet eşliğinde, aile bireyleri ya da komşularla içilen kahveler, artık günün her saatinde ve her yerde tüketilebilecek bir meta halini almıştır. Bu anlamda dizi günümüzdeki kahve popülaritesi üzerinden bir eleştiri yaparak Türk kahve kültürünü korumamız gerektiği hakkında da bir öneride bulunuyor. Nitekim Selma’nın Van’dan getirdiği Dibek kahvesi, Atakan’ın kahve dükkanında satılan onlarca çeşit dünya kahvesinin arka plana atılmasını sağlıyor.

Yöresel Türk mutfağı

Dizi daha ilk sahnelerinde yöresel Türk mutfağı ürünlerine yer vermesi ile dikkat çekiyor. Kıymet’in menemen için domates kaynattığı sahneyle izleyicisine merhaba diyen dizi, çok geçmeden, Füsun’un “kete” yediği sahneyle ikinci bir yöresel Türk lezzetini göstermiş oluyor. Üstelik, dizinin ilerleyen sahnelerinde adını sıkça duyacağımız yöresel lezzetlerden biri de “keledoş” olacaktır. Bu noktada Güzel Günler dizisi tıpkı Türk kahve kültürünün tahavvüle uğrayarak kahvenin tüketim kültürünün bir parçası olduğu noktasında yaptığı eleştiriye benzer bir yakınmayı aynı zamanda günümüz yemek kültürü bağlamında da tekrarlamaktadır.

Türk mutfağının değişim nedenleri arasında batı kültürü, göç, kentleşme, kadının çalışma hayatına başlaması, kitle iletişim araçları, gıda endüstrisindeki gelişmeler, fast food kültürü, turizm gibi başlıklar yer alsa da dizi, her ne olursa olsun yöresel Türk lezzetlerinin yaşatılması noktasında adeta değerli bir hatırlatma yapıyor.

Kültür çatışmaları

Dizide yer alan karakterler ve sosyoekonomik düzeyleri günümüz toplumsal yapısının bir mozaiğidir aslında. Öyle ki doğu-batı veya geleneksellik-modernlik ikileminin karakterlerin çelişkileri, çatışmaları ve yaşam tarzları üzerinden verildiği açıkça görülmektedir. Örneğin, Alya’nın Londra’dan Türkiye’ye henüz yeni dönen erkek kardeşi Derin’in Saliha’nın elini öpmek yerine yalnızca sıkmayla yetinmesi iki aile arasındaki kültür çatışmasının bir işaretidir.

Türk toplumunda yardımlaşma ve dayanışma kültürü

Dükkanının kapısına iskemle koyup Cuma namazına giden esnafın olduğu bir Türkiye’den Cuma namazına gittiği sırada dükkanı soyulan esnafın olduğu bir Türkiye’ye dönüştüğümüz şu günlerde yardımlaşma ve dayanışma ruhunun kaybedildiği açıkça ifade edilebilir. Öyle ki Selma’nın arabasının kaldırıma takılı kaldığını gören bir grup gencin anında müdahalede bulunarak arabayı kucaklayıp kaldırımdan yola koydukları sahneyle dizi Türk toplumunun kaybolmaya yüz tutmuş yardımlaşma ve dayanışma kültürünü hatırlatarak adeta “nerede o eski günler” dedirtiyor.

Hayat pahalılığının dayanılmaz ağırlığı

Selma’nın simit satın aldığı sahne günümüzün ekonomik koşullarına ağır bir eleştiride bulunuyor. İki adet simidin 10 TL olduğu İstanbul’da, Selma’nın simitçi ile yaşadığı diyalog dikkat çekiyor.

Selma: Abim, 2 tane ne kadar?
Simitçi: 10 lira
Selma: 10 mu! Ne koyuyorsanız İstanbul’da simidin içine.

Metropoliten bir kent: İstanbul

Selma’nın Van’dan İstanbul’a gelmesiyle birlikte korna seslerini duymaya başladığımız sahnelerde, yalnızca “İstanbul trafiği” tamlamasıyla akıllara kazınan bir İstanbul görmüyoruz aslında. Bitmek bilmeyen korna sesleri, İstanbul’la ilgili pek çok sorunun sinyalini de veriyor. Selma’nın beyninin derinliklerinde çınlayan korna sesleri aynı zamanda yoğun göç sonrası artan nüfus, çarpık kentleşme, hava kirliliği, gürültü kirliliği, kozmopolit topluluk ve dahası risklerle karşı karşıya kalmış İstanbul’un derinliklerindeki problemleri de gün yüzüne çıkarıyor.

Yerli sinemaya göz kırpan sahneler

Adile Naşit ile Münir Özkul’un başrollerini paylaştığı 1978 yapımı Neşeli Günler filminde Saadet Hanım, turşunun iyisinin sirkeli olduğunu; Kazım Bey ise limonlu olduğunu iddia ediyordu. Güzel Günler dizisi de Kıymet Hanım’ın soğansız menemeni, Hakim Bey’in soğanlı menemeni ile adeta yerli filmlere göz kırpıyor.

Dizi ayrıca 2009 yapımı Vavien filmine de müthiş bir gönderme yapıyor. Engin Günaydın ile Binnur Kaya’nın başrollerini paylaştığı filmde, Celal’in (Engin Günaydın) Sevilay’ı (Binnur Kaya) arabadan aşağıya attığı sahneye göndermenin yapıldığı dizide Kıymet’in (Binnur Kaya) arabaya bindikten sonra kapıyı kapatmayı unutan Feyyaz’a söyledikleri dikkat çekiyor:

Feyyaz, ben böyle kapı açık mı gideceğim oğlum? İstiyor ki ben kapı açık gideyim yuvarlanayım yolda düşeyim öyle kalayım.

Mustafa Kemal Atatürk

Güzel Günler dizisinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğraflarına yer verildiği sahneler öne çıkıyor. İstiklal caddesinde kameraya takılan Mustafa Kemal Atatürklü bayraklar ile Çetin Bey’in (Alya’nın babası) odasındaki tablolar ve hatta Mihran’ın arabasının plakasının “06 MKA 3313” olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün isminin baş harflerini taşıyor olması göze çarpıyor. Güzel Günler dizisi ilgili sahneleri aracılığıyla Mustafa Kemal Atatürk’ün düşüncelerini, fikirlerini, ilkelerini, devrimlerini korumamız gerektiği noktasında da önemli bir ileti paylaşıyor.

Sonuç olarak…

Yerli aile komedisi temasıyla seyircisinin karşısına çıkan Güzel Günler dizisi, her ne kadar güldürü türünü başarılı bir şekilde işliyor olsa da aslında içten içe de insanları birçok kritik konuda düşünmeye sevk ediyor. Dolayısıyla kültür endüstrisi ve tüketim kültürü noktasında üretilen Türk televizyon dizilerinden çok daha başka bir yerde konumlanan Güzel Günler dizisinin bu özgün yönüyle televizyon sektöründe ne kadar dayanabileceği belirsiz olsa da dizinin ilerleyen yıllarda özlemle anımsanacağı kesin.


Kaynakça

Villiams, K.C. ve Page, R.A. (2011). “Marketing to the Generations”. Journal of Behavioral Studies in Business.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Görkem Barındık tarafından oluşturuldu

Hayatın sadece biyografik bilgilerin çoğalması için yaşanan anlardan ve kariyer için oluşturulan özgeçmişlerden ibaret olmadığına inanır. Araştırır. Okur. İzler. Dinler. Gezer. Bıkar. Ağlar. Güler. Yazmayı sever, hayat hakkında kritik yapmayı da… Yemek yer, sevdikleri ile paylaşır. Özellikle de hayvanlar ile… Her zaman bir şeylerin arayışındadır, ama neyin arayışında olduğunu kendisi de bilmez. Aykırıdır. Öyle biridir işte…

Köpek Dişi filminin Lacanyen kuram bağlamında incelenmesi

Andrei Tarkovsky ve otokritik sineması