Kuş Uçuşu: İyi, Kötü, Çerez

Netflix yapımı Kuş Uçuşu dizisi birçok kişi tarafından hatırı sayılır derecede izlenmiş olmasına rağmen “iyi” veya “kötü” şeklinde sınıflandırmanın yapılmasında zorlanılan bir yapım olarak yerini almış gibi gözüküyor. Öte yandan genel olarak bakıldığında Netflix Türk yapımlarının daha çok “hızlı üretelim” mantığında olduğu izleyici için hissedilir bir halde ve belirgin bir şekilde görülüyor. İşte sanırım burada da iyi hikaye veya iyi oyunculuk belki de bu “hızlı üretim” düşüncesiyle beraber aksaklıkları ve estetiği olumsuz anlamda etkiliyor.

Basın yayın değil, iletişim fakültesi

Kuş Uçuşu dizisinde ilk olarak dikkat çeken kısımlardan biri “Basın Yayın” konusu. Sanırım iletişim fakültesinden mezun olmamdan dolayı benim ve birçok iletişim fakülteli kişinin dikkatini çeken bu oldu. Türkiye’de bu isimdeki bölümler 90’larda iletişim fakültesine evirilerek 2 yıllık bölümlerden 4 yıllık bölümlere geçti. Şuan “Basın Yayın Yüksek Okulu” diye bir yer yok (eğer özel okullar benzeri isimle bölüm açmışsa ayrı). Anadolu Üniversitesinde Basın Yayın bölümü bulunuyor fakat İstanbul dışı olması sebebiyle bunu es geçerek değerlendirmek daha doğru olabilir. Ayrıca dizideki herkesin Basın Yayın bölümünü vurgulaması aynı okulda okuma olasılığını da es geçiyor diyebiliriz. Genel itibariyle Basın Yayın konusu geçmişte yer alan bir detay ama günümüzde bu kadar çok ön planda olması ve genel bir isim gibi bahsedilmesi pek olsaı değil. Bu geçmişte var olan okuldan mezun olanların bazıları yıllardır profesörlük yapmakta. Yani 20 yaşında bir kızın bu bölümde okuması veya mezun olması imkansız. Bu bilinçli bir tercih mi yoksa bir hata mı? Veya senaristin o dönemlerde bu okuldan mezun olması mı bilemiyoruz; fakat dikkat çekici bir “gerçeklikten kopuş” veya başka bir deyişle “gerçeklik inşasındaki eksiklik” diyebiliriz.

Bütün kahramanlar kazanır

Dizinin hikaye örgüsünün genç bir kadının en tepeye geçme hırsı üzerinden kurgulanması bir bakıma bazı noktalarda “artık bu da olmaz” dedirten sahnelere sebep olabiliyor. Hani bazı aksiyon filmlerinde ne olursa olsun kahraman en sonda gelir ve herkesi kurtarır. İşte orada kahraman uçurumdan düşse bile bir şekilde hayatta kalır ve sonra gelir görevini tamamlar! Burada da biraz öyle bir durum var. Üstelik bu “kahraman” durumu iki taraflı olarak yer alıyor. Ön plana çıkan iki kahraman da başlarına gelen olaylardan bir şekilde sıyrılabiliyor.

Üniversiteden mezun genç kadının amansız hırsının sebebini bilmezken sonraları anlıyoruz ki Aslı karakteri aslında yoksul bir evde büyümüş. Bunu da kısa bir sahnede Aslı’nın aslında ne şartlardan geldiğini göstermek niyetiyle yaptıkları çok belli; fakat her zamanki klişe işte burada yine devreye girmiş. Kötü huylara sahip kahraman, yoksul bir hayat yaşamakta ve göz önünde olan kişilerin hayatlarına öykünmektedir. Zirveye ulaşmak için ise her türlü “kötülük” onun için olası bir durumdur ve hiçbir engel de tanımaz.

Diğer “iyi” kahramanımız Lale Kıran ise bulunduğu yere tırnaklarıyla kazıyarak gelmiştir. Yolun en başında arkadaşlarıyla yola çıksa da akabinde yaşanan olaylar onun yaşadığı çelişkiler üzerinde nasıl konumlandığı ile hikaye kurgusunda yerini alıyor. Lale Kıran karakteri ise dizi boyunca pasif bir konumda bulunurken ara ara etrafında olanları anlıyor ve kahraman yine sonunda galibiyeti elde ediyor. Kötü kahraman ve iyi kahraman her olayın sonunda bir şekilde kurtuluyor ve bu şiddetli yarış “kadın kadının kurdudur” gibi bayağı bir noktaya doğru ilerliyor.

Dizi boyunca kadınların statü çarpışmasını izlerken erkeklerin ise bir kadın üzerinden yarıştığını görüyoruz. Kadınlar statü için yarışırken erkekler de kadın için yarışıyor yani. Bu önerme de aslında “sıradan” bir bakış açısı sunmakta bize. Spoiler olmaması için detaylara burada yer vermiyorum; ama genel itibariyle bakıldığında pasif bir “iyi karakter” ile aktif bir “kötü karakter” mücadelesi içinde ilerleyen hikayede her iki karakter de bir şekilde bölüm içinde yer alan aksiyonda kazanan taraf oluyor.

Kuş Uçuşu: İyi mi? Kötü mü? Çerez mi?

Her izleyicinin beklentisi farklı olduğu için iyi ve kötü sınıflandırması doğal olarak kişiye göre değişim göstermektedir. Burada iyi ve kötüden ziyade “çerez” kavramını konuşmak daha iyi olabilir. Kuş Uçuşu dizisi, içerisinde barındırdığı düşük film gerçekliği ile kötüye yakın dursa da bölümlerin tıkanma yaşamadan ilerlemesi iyi olarak değerlendirilebilir.

Ayrıca iyi olarak görebileceğimiz bir yer de sanırım Aslı karakterini oynayan Miray Daner’in oyunculuğu. Gerçekten her ne kadar hikayede “bu kadar olmaz” düşünceleri yer yer bulunsa da Miray Daner karaktere verdiği ruh ile tam anlamıyla bir antipati oluşturmayı başardı. Sanırım oyunculuklar içerisinde en dikkat çekici performans kendisine aitti. Bunun sebebi belki hikaye içerisinde aktif bir yapıda bulunmuş olması olabilir; lakin diğer set bitse de gitsek oyunculukları içerisinde önemli bir takdiri hak ediyor.

İyi ve kötü haricinde ise “çerez” kavramı devreye girdi desek doğru olur. Çerez derken şunu kast ediyorum; birçoğumuz artık yemek yerken veya bir şeylerle uğraşırken aynı zamanda film veya dizi izliyoruz ya da izliyor gibi yapıyoruz. Hatta bazen radyo tiyatrosu gibi görüntüye bakmadan sadece sesleri dinliyoruz. Kuş Uçuşu dizisi de bu çizgide yer alan bir yapım olarak değerlendirilebilir. Yıllar sonra “ne diziydi be!” diyeceğimiz bir yapım olarak anılması zor gibi duruyor. Şüphesiz çok seven de olmuştur; fakat en azından benim için “çerez” olarak yer alan yapımlardan biri olarak yerini aldı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Avatar photo

Burak Toraman tarafından oluşturuldu

Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünü 2018 yılında bitirdi. Yine aynı okul ve bölümde Yüksek Lisans eğitimine devam etmektedir. Akademik olarak genel gazetecilik, haber, siyasal iletişim, dijital oyunlar gibi konularda çalışmaları bulunmaktadır.

The Return filmi üzerinden içeriksel ve biçimsel bir analiz

Köpek Dişi filminin Lacanyen kuram bağlamında incelenmesi