Türk sinemasında kayıp kuşak dönemi: Türk sineması tarihinde 70-80 dönemi “Kayıp Kuşak” olarak adlandırılmakta ve o dönemde ortaya çıkan ve Türk sinemasının furyası haline gelen erotik sinemanın en az 50 yıllık bir gerilemeye sebep olduğu düşünülmektedir.
Dünya tarihinde 1960-1970 yılları: Cinsel Devrim dönemi
1960 başlarında İsveç’te başlayan kürtaj tartışmaları, 1965’te Hollanda’da Provo Gençlik Hareketi, 1967’de İngiltere’de yaşanan Aşkın Yazı Hareketi, 1968’de Paris’teki gençlik hareketi ve ayaklanmaları, 1969’da New York’ta Stonewall Inn’in eşcinsel özgürlüğünün sembolü haline gelmesi gibi gelişmeler 1960’lı yılların “Cinsel Devrim” olarak adlandırılmasına sebebiyet veren toplumsal olaylar olmuşlardır.
Anılan devrime konu olan olayların ortak amaçları nitekim cinsel özgürlüğün benimsenmesi, evlilik kavramının cinsellik boyutunda yeniden tartışılması, eşcinsel bireylerin ifade ve yaşama özgürlüğü elde etmesi ile sevgi ve arzu kavramlarının önem kazanması olmuştur.
Akabinde incelenecek konu ise bu dönemin, sinema ile nasıl örtüştüğüdür. Bu konuda Karagül (2006: 4) şunları paylaşmıştır:
60’ların sonlarına doğru tüm dünyayı kasıp kavuran özgürlük akımları başladı. ABD’de çiçek çocukları ile vücut bulan bu akımlar Avrupa müziğine Beatles ile damgasını vurdu. Elbette ki sinemanın bundan kaçması imkânsızdı. Halk özgürlük istiyordu ve istedikleri onlara verilmeliydi. Sinema da bu özgürlükleri erotizm ve pornografi olarak insanlara sundu.
Doğal olarak Türk sineması da bunlardan kaçamadı ve kendini tatlı ve kolay bir dünyanın kollarına attı. Önceleri seks-komedi diye başlayan bu furya zamanla pornoya kadar uzandı.
70’li yıllarda Türk Sineması işleyiş sorunlarını çok hissedilir biçimde yaşamıştır. Bunun sonunda da az sayıda pahalı ve nitelikli film yerine çok sayıda ucuz karate ve seks filmlerinin getirilmesi, yerli ve küçük yapımcıları da benzer filmler yapmaya itmiştir. 1980 sonrasında Türk Sineması yeni bir cinsel devrim geçirmiştir. Kadın ve cinselliği öne çıkaran bu tür filmler, belli bir yerden sonra tecimsel amaç taşısalar da farklı yaklaşımlarla günümüz Türk Sinemasındaki yerini alacaklardır.
Yeşilçam 1950 ve 1960’lı yıllarda en parlak dönemini yaşamış, bu yıllarda filmlerde çoğunlukla melodram ve melokomedi işlenmiştir. Yani senaryolar ütopyalar kurularak üretilmiştir. Ancak 1960’lı yıllardan itibaren kentlerde yaşanan nüfus artışları, sinema salonlarında pazarlanacak ütopyaların inandırıcılığını kaybetmesi ile doğru orantılı olmuştur. Aynı zamanda 60’lı yıllardan sonra kitlesel eğlence kültürüne dönüşen televizyonun yaygınlaşması, sinemaların izleyici kitlesinin değişmesine de sebep olmuştur. Tüm dünyada sinema 68 kuşağının etkisi altında daha özgürce eserler ortaya koymaya çalışırken, Türk Sineması içinde bulunduğu gerek sosyal, gerek siyasal, gerekse maddi bunalımlardan ötürü özgürlük adı altında cinsellik temasını malzeme etmeyi seçmiş, hatta bu temayı istismar etmiştir.
Sinemaya, oyuncuya ve izleyiciye istismar!
Bir ticari sinema refleksi olarak başlayan bu istismar, tamamen izleyiciyi tahrik etme amacıyla estetiği hiçe sayarak kurgulanmıştır. Erotizm ve müstehcenlik birbirine karıştırılmıştır. Önceleri yalnızca afiş ve lobi kartlarında yer alan cüretkâr poz ve sahneler, yabancı filmlere kısa kısa yerleştirilen erotik sahneler ile seyircinin nabzını şöyle bir tutup daha sonraları bir arz-talep ilişkisi ile gerekçelendirilmiş istismar filmlerinin çekimi ve sunumu başlamıştır. Ayrıca istismar konulu bu vahşi filmlerde kadının saldırılan bir objeye dönüştürülmesi ve o dönem sinema salonlarında bu tür filmler dışında neredeyse başka tür filmlerin gösterilmemesi de bir cinsel yaklaşımın ya da ilişkinin zorlama, zor kullanma ile başlayacağı önermesini de izleyiciye sunmaktadır. 1974 yapımlı Beş Tavuk Bir Horoz filmi sex filmleri furyasının başlangıcı kabul edilir.
Çetin İnanç, Semih Evin, Ülkü Erakalın, Yavuz Figenli gibi zaten ana akım sinemasının isimleri erotik film çekmeye yönelirken, bir de bu furya sırasında ortaya çıkıp işin dozunu kaçıran Naki Yurter gibi isimler de bu istismara ortak olurlar. Yeşilçam’ın bunalımlı yıllarında ekonomik nedenlerle işsizlik sıkıntısı çekmek istemeyen birçok isim ise işin oyuncu cephesinde yer alıyor. Erotik filmlerde oynamak istemeyen oyuncular ise uzun süreliğine sinemadan uzaklaşıyor. Bu yeni tür istismar filmleri başlangıçta bazı iyi oyuncuları kullansa da, zaman içinde yardımcı profesyonellerden başrol (Ali Poyrazoğlu, Arzu Okay, Mine Mutlu, Aydemir Akbaş, Behçet Nacar vb.), hiç tanınmamış isimlerden de kendi starlarını (Zerrin Egeliler, Zerrin Doğan, Dilber Ay, Sermet Serdengeçti vb.) çıkarıyor. Hatta bu türün, ekonomik güçlükler çekmeleri sebebiyle bazı güçlü karakter oyuncularını (Rüştü Asyalı, Gazanfer Özcan, Pekcan Koşar vb.) kullandığı olmuştur.
Müstehcenliğin ve ahlak sınırlarının zorlandığı Yeşilçam Erotizmi dönemlerinde günümüzde işlerliğini yitirmiş olan 3 Film Birden sinemalarına da rastlanmaktadır.
12 Eylül 1980 Darbesi ile merdiven altı sinemacılık diye adlandırdığımız bu sektörden yönetmenler gözaltına alınmış, sinemalar mühürlenmiş ve birçok alanda polis baskınları gerçekleştirilerek bu furya durdurulmuştur. Ancak filmlere olan ilgi durdurulamamıştır. Sadece platformlar değişmiştir. Bu furyada yer almış kadın oyuncular da sektörden dışarı itilmiştir.
Merdivenaltı sinemacılık: Sinemada erotizm değil porno!
İstismarın sinemaya konu olan dönemine bakıldığında 1970’li yıllarda Yazar Agah Özgüç’ün verdiği rakamlar 1970’de 226, 1971’de 265 ve 1972’de 294 filmin yapıldığıdır. 1970’li yılların sonlarına gelindiğinde ise Yeşilçam kendi sonunu hazırlar nitelikte sanattan ve ahlaktan yoksun pornografik içerikli hardsex filmler üreterek resmen merdivenaltı sinemacılığa yönelmiştir. İlk uzun metrajlı Türk porno filmi olarak kayıtlara geçen, 1979 yılında Naki Yurter’in yönettiği Öyle Bir Kadın Ki isimli film bu furyanın dönüşümünü resmeden en önemli kesittir. 1974 ve 1979 yılları arasında 1000’e yakın erotik film çekildiği bilinmektedir. Yani kalite giderek düşürülmüş, yasaklama ve sansür gibi caydırıcı olması beklenen uygulamalar hiçbir işe yaramamıştır. Artık erotizmden bile bağımsızlığını ilan etmiş sex filmleri ise 1979 yılında zirvesini yaşamıştır. Bazı kayıtlarda porno niteliğinde 130 adet bu türden filmin çekildiği bilgisi mevcuttur.
Erotik Türk sinemasının izler kitle üzerindeki psikolojik etkileri
Türk Sinemasının erotizmi işleyişi, içinde yaşadığı dünyada süregelen sosyal ve tarihsel süreçleri, gelişmeleri, olayları kendi kültür ve sosyal yaşantısına uyum kaygısı gütmeden, asıl amaçlarından teğet geçecek biçimde ahlak ve mantık sınırlarını zorlayacak bir harmanlama ile sunmaktı. Becerilemeyen, hatta berbat edilen bir sinema süreci belki de. Üstelik sinemanın toplumdaki yeri ve önemi göz önünde bulundurulduğunda kısa veya uzun vadede ayırt etmeksizin, ortaya çıkabilecek psikolojik ve travmatik etkiler, kişilik ve davranış bozuklukları, sorunları göz ardı edilemez. Çünkü sinema çağın en güçlü silahı sayılabilecek, izleyicinin benliğine sızabilen bir sanattır. Bu konuyla ilgili olarak Göker; sinema filmlerinin çeşitli temsiller ile diğer kitle iletişim araçları gibi sunduğu içeriklerle bireyin kişiliğine olumlu ya da olumsuz etkide bulunabileceğini vurgulamıştır. Elde edilen verilerle sinemanın kişilerin ruh haline, genel kültürüne, hayata bakış açısını değiştirmesine etkisi ve kişilik gelişimine katkısı azımsanamayacak kadar geniş ölçeklidir (2018: 281).
Türk Sinemasının da erotizm etiketi ile 1960 ve 1970’li yıllarda cinsel istismar ve şiddeti ciddi boyutlarla izler kitleye işlemiş olmasının psikolojik ve travmatik bir faturası vardır. Filmlerde bir dönem sürekli bir şekilde işlenen cinsel şiddet, sinema salonlarında durmadan izletilirken aynı zamanda kişisel benlikte benzeri şiddet içerikli dürtülerin meşrulaştırılmasında rol oynamaktadır. Kesin bir neden-sonuç ilişkisi kurmaktan öte, bugün Türkiye’de 2000’li yıllardan beri tutulan raporlarda en çok işlenen suçların taciz, tecavüz ve cinsel şiddet ile cinsel saldırıların olmasında bir neden de belki Türk sinemasının kayıp dönemidir.
Sadece geçtiğimiz 2018 yılı içinde ülkemizde 61 kadına tecavüz edildi, 188 kadın taciz edildi ve aralarında kız çocuklarının da olduğu 516 kadın seks işçiliğine zorlandı. Ve bunlar yalnızca bilinen sayılar. Bilinen ve bilinmeyen tüm acılar adına cinsel şiddet, psikolojik şiddet, fiziksel şiddet veyahut da dijital şiddet fark etmez; şiddetin hiçbir türünü hayatın içinde ya da herhangi bir sinema filminde görmemek dileğiyle.
Türk sinemasında kayıp kuşak dönemi filmlerinden bazıları ve afişleri
Keloğlan İş Başında (1975)
Mine (1982)
Asılacak Kadın (1969)
Ah Deme Oh De (1975)
Kadının Adı Yok (1988)
Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak (1975)
Parçala Behçet (1972)
Kaynakça
Göker, N. (2018). “Sinema Seyirci İlişkisini Etki Çerçevesinde Düşünmek: Bir İzleyici Araştırmasının Sonuçları”. Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Haziran (29): 270-292.
Karagül, E. M. (2006). Türk Sinemasında 70 – 80 Dönemi Kayıp Kuşak ve Erotik Sinema. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.