Kurtlar Vadisi: Bu bir “mafya” dizisidir

Başlamadan Önce Önemli Not: Bu yazı Kurtlar Vadisi’nin ilk 97 bölümü baz alınarak yazılmıştır. Daha sonra başlayan Kurtlar Vadisi: Pusu yazıya dahil edilmemiştir.

Merhaba sayın okuyucu, bugün o gündür! Bugün Türk dizilerine hakkettiğini verme günüdür. Hak edene hakkını vermeye bugün itibariyle başlıyoruz. Bunların ilkine de bir gençliği aksiyona doyuran, herkesin birbirine “racon” kesmesini sağlayan o muhteşem yapıma şöyle bir ufaktan dokunarak başlıyoruz hem de. Buraya Kurtlar Vadisi’ni gömmemi okumaya gelmiş okuyucuya üzüntüyle bildiririm ki, öyle bir şey olmayacak. Zira Türk televizyon tarihinin en başarılı yapımlarından birisi ile karşı karşıyayız.

Kurtlar Vadisi öyle büyük bir yapım ki bugün ki Türk televizyon kriterlerini yeniden oluşturdu. Sigara, alkol, kan, şiddet gibi ögeler onun sayesinde ekranlardan kalktı. Dizi bittiğinde o denli büyük bir etkiye sahipti ki, zorla tekrar yayına sokuldu ve siyasi araç olarak kullanılmaya başlandı. Fakat her şey bu kadar değildi… Kurtlar Vadisi aslında gösterdiğinden daha derin, anlatmaya çalıştığından çok daha fazlası olan bir yapımdı. Ne yazık ki iyi bir dizi yapsanız bile izleyici kitlesini siz seçemiyorsunuz, bu yüzden de belki de Türk dizi tarihinde en çok suçlanan ve hakkı yenen dizilerden bir tanesi oldu.

Haydi gelin bakalım bu Kurtlar Vadisi neymiş, ne değilmiş.

Başlarken

Türk aksiyon dizisinde aslında milat Kurtlar Vadisi değildir. Kenan İmirzalıoğlu‘nu tüm Türkiye’ye tanıtan, ATV‘yi o dönemin en zengin kanalı yapan “Deli Yürek” dizisi resmen 1999’dan 2002’ye kadar insanları ekranın başına kitledi. Güzel bir finalle de yayın hayatını noktaladı. Hem yapımcısı hem oyuncusu bu işten güzel paralar kazandılar. ATV aldığı reklam paraları ile zengin oldu resmen. Fakat dizi bittikten sonra televizyon izleyicisi büyük bir boşluğa düşmüştü. Zira seyircinin dişine kan değmişti ve bundan yararlanacak bir başka dizi yoktu.

Aynı dönemde Show TV’de Haluk Bilginer ve Türkan Şoray‘ın oynadığı Tatlı Hayat, TRT‘de Yedi Numara, Kanal D‘de Karaoğlan vardı ki bunların içinde aksiyona en yakın olan dizi buydu. Tüm ekranlar bir anda aile dostu olmuştu ve birilerinin en yakın zamanda ilgisi başka yöne kayan 14 yaş üstü erkek seyirciyi en yakın zamanda ekran başına toplaması gerekmekteydi.

O dönem de ATV, Özcan Deniz‘i ekranın karşısına attı ve yine bir efsaneyi yarattı. Asmalı Konak başka bir yazının konusu olacak.  Fakat şu bir gerçek, Türk dizi tarihinde hiç bir dizi ne Asmalı Konak ne de Kurtlar Vadisi kadar etki yarattı. Asmalı Konak yaza girildiğinde sezon finalini yaptı ve bugüne kadar hala kırılmamış olan bir rekoru ele geçirdi. 46.20 reyting skoru yani izlenme, televizyon ünitesi kişi bazında hesaplandığında Türkiye’de o gün her 10 kişiden 8’inin Asmalı Konak izlediğini gösterdi. Bugün bile bu rekor hala kırılabilmiş değil.

2002 yaz ekranında Kanal D birinciydi, yaz dizisi olarak yayınladıkları Yarım Elma tüm yaz boyunca ekranlara hükmetti. Hatta dizi o kadar sevildi ki Kanal D dizinin ikinci sezonuna çok daha fazla para harcayarak bir kaç flaş ismi (Erdal Tosun gibi) transfer etti. Dizi misyonunu tamamlayıp final yaptıktan sonra da belirli aralıklarla tekrarları yayınlandı.

Geldik 2003’e. Sonbahar aylarında Show TV çoktan dizinin reklamını yapmaya başlamıştı. “Bu bir mafya dizisidir” sloganı ile reklamı yapılan dizi önce kasım ayında yayınlanacak denildi sonra ertelendi. Ocak 2003’de ise ilk bölümü ile yayın hayatına başladı.

İlk bölümü izlediğimi dün gibi hatırlıyorum bu arada. Gerçi o zamanlar biraz sonra öveceğim senaryo mükemmeliyetini anlamaya pek haiz değildim ama dizi aksiyonu ile resmen her kesime hitap ediyordu. 15 Ocak 2003’de Türkiye’nin dizi kaderi çoktan değişmeye başlamıştı bile.

Hikayesi

Kurtlar Vadisi’nin hikayesini bilmeyen yoktur diye umuyorum ama yine de tekrarlamakta fayda var. Mehmet Karahanlı adlı istihbaratçı, Kıbrıs Barış Harekatından önce gizli bir şekilde Kıbrıs’a gönderilir. Portakal tüccarı kimliği ile Kıbrıs’da bir yer altı direniş örgütü kurar daha sonra yanına turist kimliği ile Aslan Akbey ile öğretmen kimliği ile saklanan Sabahat hanım gelir. Bu üçlü Kıbrıs’da çok başarılı olduktan sonra Türkiye’ye dönerler fakat Mehmet Karahanlı’nın gözünü güç ve para hırsı bürümüştür. Rus ve İsrail gizli servislerine Türk istihbaratçıların Filistinli direnişçi yetiştirdiği gizli kampın yerini söyler, bombalanan kampta yüzlerce kişi ölür. Bunlardan bir tanesi de Mehmet Karahanlı’nın Kıbrıs’dan yakın arkadaşı olan Aslan Akbey’in kardeşidir.

Yıllar geçtikçe güç kazanan Mehmet Karahanlı’nın oğlu Efe Yakup Karahanlı kaçırılır ve bir daha bulunamaz. Mehmet Karahanlı bunun üzerine devlete savaş açar bu da Türkiye’de bulunan diğer tüm büyük mafya babalarının içine dahil olduğu bir konsey kurmaktır. Yıllar geçer, İstanbul’dan Ankara’ya okumaya giden Ali Candan, Ankara Siyasal’dan mezun olur. Kendisini yönlendiren Aslan Akbey’in talimatı ile dış işlerine girer, yükselir ve Kosova’da 2. Katip kimliği altında istihbaratçı olarak çalışmaya başlar.  Daha sonra yine Aslan Akbey’in talimatları ile KGT (Kamu Güvenliği Teşkilatı) adlı, devletin bile çok haberinin olmadığı, sadece bir kaç kişinin bildiği gizli bir teşkilata dahil olur. Burada tek görevi vardır, yüzünü değiştirecek, mafyanın içine girecek ve Türk mafyasını çökertecektir. Bu görevin adı Kurtlar Vadisi’dir.

Yüzü ve kimliği değişen Ali Candan, Polat Alemdar adı ile, eski bir kabadayı olan Duran Emmi’nin yanına yerleştirilir ve oradan en tepeye kadar zorlu bir yolculuğa başlar. Bu yolculuk sırasında annesini, babasını, ve nişanlısı Elif’i terk etmek zorunda kalmıştır.

Hikayenin Başarısı

Aşağı yukarı hikaye bu. Şimdi buradaki ince nüansı görmenizi istiyorum sayın okuyucular. Başarılı bir istihbaratçı, yüz değiştirme, çok yapılı bir mafya, devlet, devletin içindeki hainler ve mafyaya çalışanlar. Kurtlar Vadisi’nin zaten böyle bir temelle başarısız olma şansı yoktu keza olmadı da.

Başarısız dizi yazmanın tek bir kuralı vardır; senaryoyu bitirmemek. Yani bir dizi yazmaya başladığınızda, dizinin ilk sahnesini nasıl biliyorsanız, final sahnesini de o şekilde bilmeniz lazım. Türk dizilerinin başarısızlık sebebi işte budur. Bir dizi yazılır fakat 5. bölümden sonra “bakalım ne olacak” mantığı ile hareket edilir. Bu yüzden dizi uzar, uzadıkça uzar ve en sonunda saçma bir yere gelir.

Kurtlar Vadisi’nin hikayesinin başarısı işte burada yatıyor. Bir kere dizi aslında bir kitaptan alınma. Soner Yalçın’ın “Teşkilatın İki Silahşörü” adını verdiği kitabın biraz daha değiştirilmiş hali diyebiliriz. Zaten Soner Yalçın dizide önce senarist daha sonra konsept danışmanı olarak finale kadar görevini sürdürmüştür. E Raci Şaşmaz‘da daha önceden Süper Baba gibi bir yapımda yardımcı senarist olarak görev yapmış, yanına da Deli Yürek’den Bahadır Özener ve “arkası yarın” serilerinin ve TRT dizilerinin aranan senaristi, gerçek bir tecrübe Ahmet Yurdakul‘u alınca başarısızlık şansı ortadan kalkmıştı.

Hikayeye ileri ki yerlerde tekrar dokunacağız özellikle oyuncular hakkında konuşmazsak, Kurtlar Vadisi yarım hatta çeyrek kalır. Zira Türk dizi tarihinde oyunculuklar ile senaryoyu bu kadar bütün götürebilen, karakter gelişimini bu kadar muazzam verebilen dizi sayısı çok sınırlıdır. (Aklıma direkt Behzat Ç. geliyor)

Oyuncular

Oyuncular demişken, Kurtlar Vadisi’nin ilk 97 bölümünde oyuncuların çoğu İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan çıkma. Bu bilgiyi cebimizde tutup devam edelim. Şimdi dizinin başarısının sırrı aslında bize kocaman bir tiyatro izletmesi. Kurtlar Vadisi’ni izleyen okuyucular Kurtlar Konseyi’nin ne olduğunu hatırlayacaklardır, bilmeyenler ise lütfen YouTube’dan kısa bir video açıp izlesinler.

İzlediniz mi? Devam edelim o zaman…

Kurtlar Konseyi olarak bilinen o toplantıda ki oyuncuları bir sayalım; Mehmet Karahanlı rolü ile Zafer Ergin, Hüsrev Ağa rolü ile Baykal Saran, Laz Ziya rolü ile İstemi Betil, Testere Necmi rolü ile Tarık Ünlüoğlu, Kılıç rolü ile Atilla Olgaç, Tombalacı rolü ile Haldun Boysan, Samuel Vanunu rolü ile Nişan Şirinyan, Nizamettin Güvenç rolü ile Adnan Biricik, daha sonra ise aralarına katılan Tuncay Kantarcı rolü ile Osman Wöber ve İplikçi Nedim rolü ile katılan İsmail İncekara. Nedir bu insanların ortak özellikleri diye kendimize soracak olursak alacağımız tek cevap bu insanların devlet tiyatrosu oyuncuları olması olacaktır.

Bu konsey işine senaryo kısmında daha derin bakacağız, elimizdeki diğer oyuncular ise başrolde Necati Şaşmaz var ki ne gariptir dizinin en zayıf halkası olmayı 97 bölüm boyunca başarıyor. Kendisini asıl mesleği elbette oyunculuk değil hatta dizide oynamasının sebebi, diziyi yaratan Şaşmaz kardeşlerin arasındaki oyunculuğa yatkın olan tek ismin olması. Keşke bu rolde onun oynaması için çok ısrar edilmeseymiş. Yine başrol olarak Elif Eylül karakterini canlandıran Özgü Namal‘da dizi boyunca çok ama çok zayıf bir performans sergiliyor. Dizi boyunca iki başrol bu kadar zayıf performans verirken, yan karakterlerin döktürmesi de gerçekten garip.

Kurtlar Vadisi deyince herkesin aklına gelen tek bir isim var; Süleyman Çakır yani Oktay Kaynarca. Süleyman Çakır belki de dünya tarihinde tek olarak, dizide öldükten sonra hakkında gıyaben cenaze namazı kılınan tek karakter olabilir. Oktay Kaynarca’yı seversiniz ya da sevmezsiniz onu bilemem ama Oktay Kaynarca’nın kötü bir oyuncu olduğunu iddia edemeyiz diye düşünmekteyim. Öldüğü bölüme kadar sinir hastası, prensiplerini sıkı sıkıya bağlı bir mafya babası nasıl canlandırılır deseler herhalde ancak bunu gösterebiliriz.

Elbette Türk dizi tarihine geçmiş başka bir karakter daha var, bir dönem tüm gençlerimizin dilinde olan “sıkayım mı abi” lafı ile bence çokça hakkı yenilen Memati Baş yani Gürkan Uygun. Keşke Gürkan Uygun, Kurtlar Vadisi bittikten sonra Pusu ile beraber geri dönmeseydi. Aslında kendisi dizide bulunan tüm o genç kadrodan daha yetenekli. En nihayetinde kariyeri Mehmet Ali Erbil‘in oynadığı Tatlı Kaçıklar‘da başlıyor ve Kaygısızlar’da devam ediyor. Arkasından Bir Demet Tiyatro‘da bir kaç ufak rolde gözüktükten sonra Deli Yürek’de karşımıza çıkıyor. Eğer Gürkan Uygun’un ne kadar başarılı bir oyuncu olduğuna hala kani olmadıysanız lütfen önce Memati rolünden bir kesit daha sonra da Muhteşem Yüzyıl‘da oynadığı Mimar Sinan’dan bir kesit izleyin. Kurtlar Vadisi’nde cani bir yardımcıyı oynayan Gürkan Uygun, nasıl olur da delilik ile dahilik arasında gidip gelen Mimar Sinan‘ı o kadar iyi oynadığına şaşırıp kalırsınız.

Şimdi biraz da ustalara geçelim. Elbette son yılların en popüler isimlerinden biri olan Selçuk Yöntem başta geliyor. Aşk-ı Memnu‘nun Adnan‘ı, Deli Yürek‘in Bozo‘su olan, Yöntem zaten burada konuşulacak bir isim değil. Buzdolabı olacaksın desen, milleti ekranın başına toplar.

Elbette dizinin ilk bölümlerinde senaryo akıcılığını sağlayan en büyük etken Seyfo Dayı, rahmetli Nihat Nikerel zaten yetenekli bir oyuncuydu fakat bir dizinin tüm eğlenceli sahnelerini kaldıran aynı zamanda senaryoda bir yol gösterici olarak duran ve bunu yaparken hiç sırıtmayan büyük yetenek, Nihat Nikerel, toprağı bol olsun büyük oyuncuydu. Hakkı verilmeyenlerden bir tanesi daha.

Yine aynı yoldan giderek Seyfo Dayı öldükten sonra diziye eklenen Halo ya da diğer ismiyle Halil İbrahim Kapar karakteri ile Sönmez Atasoy. Sönmez Atasoy’da 2011 yılında aramızdan ayrıldı. Kendisi sadece büyük bir tiyatro oyuncusu değil, aynı zamanda belki de memleketin yetiştirdiği en nadide tiyatro yönetmeni ve üniversite hocalarından biriydi. Zaten ustalığını dizideki rolünü izleyerek görebilirsiniz. Yine de bununla yetinmeyin, ustanın 1995 yılında TRT için çektiği Nasreddin Hoca tiplemesini de izleyin derim. TRT Arşiv’de bulabilirsiniz.

Dedik ya, Kurtlar Vadisi’ni bu kadar meşhur yapanlar aslında yan roldekiler. Pala rolü ile Yüksel Arıcı, Doğu Bey rolü ile Altan Akışık, Erdal Kömürcü rolü ile Sefa Zengin, Kirve rolü ile yılların ustası Ali İpin, Şahin Ağa rolü ile Turgay Tanülkü ki Turgay Tanülkü‘nün buradaki performansı tüm oyunculuk hayatının üst noktası olabilir ki onu bir fenomen haline getiren Ferhunde Hanımlar dizisindeki rolü de bence buna dahil.

Herkes ayrı, iki kişi ayrı ama. Birincisi dizideki karakterinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen can verdiği rol bakımından hala karakteri zirvede tutan Muhammed Cangören yani dizideki ismi ile Abuzer Kömürcü. Bakın arkadaşlar, Muhammed Cangören büyük oyuncudur evet ama bu adam Oscar‘lı filmde oynadı bu kadar övülmedi. Argo’da da kısacık bir rolü vardı, film Oscar aldı, hatta kendisi Ben Affleck tarafından da Twitter’da övüldü. Fakat anladığım kadarıyla ne yaparsa yapsın sadece bu rolle anılacak. Kim ne derse desin, Türk dizi tarihinin en orijinal karakterlerinden birisini çok da başarıyla canlandırdı Muhammed Cangören.

Bir diğer başarılı yan rol ise elbette dizide Polat Alemdar’ın en büyük düşmanı olan ve hatta yenemediği tek düşmanı olan Tilki Andrei karakterini canlandıran Orhan Edip Ertürk. Ertürk zaten bilinen bir tiyatrocuydu, yalnız Kurtlar Vadisi’nde canlandırması gereken karakter biraz güçtü ve inanın bir gün kendisi ile karşılaşırsam ilk soracağım soru “bu karakteri oynamayı nasıl becerdin” olacak. Zira canlandırdığı karakter Polat Alemdar karakterinin aynısı, fakat kötü olanı. Necati Şaşmaz’ın Polat Alemdar’ı bize sevdirene kadar elinde çok zaman vardı. Yalnız Tilki Andrei gerçekten kısa bir süre içerisinde zeki, çevik, ahlaksız, saf kötü bir karakteri bize yansıtmak zorundaydı. Çok da iyi başardı. Daha sonra Kurtlar Vadisi Pusu’da dönmüş diye duydum ama açıp bakmadım yalan olmasın.

Senaryo Başarısı

Daha önceden de bahsettiğimiz gibi, Kurtlar Vadisi senaryo açısından çok başarılı. Zaten dizi o günlerde “söylenmeyeni söyleyen” dizi olarak anılıyor ve daha bugün gerçekleşen Suriye olaylarını 2004’de kendine konu ediyor. Tabii bunda komplo teorilerinin doğru yorumlanması ve Dünya siyasetine ilgili senaristlerinin olmasının payı büyük. Fakat daha başka başarılar da var.

En başta bir kere Türk dizilerinin genel olarak düştüğü “karater yaratamama” sıkıntısına düşmüyor dizi. Küçüklü, büyüklü, ufaklı, kocamanlı tüm karakterlerin bir motivasyonu var. Hepsinin bir zaafı ve güçlü olduğu yön var. Bu sadece ana rollerde değil yan rollerde daha baskın. Mesela Polat ekibini ilk kurduğunda yanındaki adamlara hiç ismi ile seslenmezken, bir süre sonra onları tanıyor, güveniyor bu sayede siz de güveniyorsunuz. Ya da Pala karakteri. Dağda terör örgütü ile mücadele etmiş bir kontrgerillacıyken, devletin ondan vazgeçmesi üzerine gelip İstanbul’da haraç kesmeye başlıyor. Bunun sebepleri size adım adım veriliyor ve siz ölürken karaktere sempati  duymaya bile başlıyorsunuz

Dizinin daha ilk bölümden yekpare bir senaryo ile doğması en büyük avantajı. Yani diziye girecek ve çıkacak karakterler belli. Dizi uzatılmıyor, “şu karakter çok sevildiği için iyi tarafa geçsin ve kalıcı olsun” denilen durumlar olmuyor. Belli bir plana sahip ve bu plandan da sapmıyor. Senaryo bu derece sert olmasaydı, biraz daha esnek olsaydı yüksek ihtimal Çakır hiç ölmeyecekti, bu da karakter çatışması ortaya çıkaracaktı.

Dizinin en güçlü olduğu konu ise ters köşe yapması. İlk bölümden itibaren verilen konseyi, Mehmet Karahanlı yönetir kuralı dizinin bitmesine daha 10 bölüm varken yıkılıyor. Yüksek ihtimal yan rol kalabalığı da bu yüzden yapılmış, dizide sürekli olarak birileri ölüyor, kaçıyor yani bir şekilde ayrılıyor diziden, böylece birçok başarılı oyuncuyu izleme şansına erişiyoruz. Ayrıca bu oyuncu döngüsü, seyircinin sıkılmamasını da sağlıyor. Bu oyuncu döngüsü yine ana olayın üstünü o kadar güzel kapatıyor ki bir yerden sonra kim iyi, kim kötü seyirci bile karıştırmaya başlıyor.

Dizi boyunca bir çok ters köşe görüyoruz ama bunların başını Nizamettin Güvenç karakteri oluşturuyor. Bütün dizi boyunca baş kötü olarak lanse edilen Mehmet Karahanlı bir anda ölünce, dizinin en yumuşak başlı kötü karakterinin aslında en kötü olduğu, yıllarca Mehmet Karahanlı’yı bile arkadan arkadan yönettiği ortaya çıkıyor. Buradaki en güzel olay aslında karakterler hakkında bu ipuçları hep önceden veriliyor. Fakat herhangi bir flashback sahnesi olmadığı için dizinin sonunda siz bunları çoktan unuttuğunuz için, baştan diziyi izlediğinizde ekstra şaşırıyorsunuz.

Mesela bir bölümde Tuncay Kantarcı için, Süleyman Çakır “bak görürsün bunun sonu deli hastanesi” diyor ve evet dizinin son bölümünde Tuncay Kantarcı, oraya gönderiliyor. Daha ilk bölümden Aslan Bey, Nizamettin Güvenç için “Resmi gazete basılmazsa, oturur kendi basar” diyor. 96. bölümde Nizamettin Güvenç, meclisin çıkarttığı yasaya müdahele ederek, Resmi Gazete’yi kendi istediği şekilde değiştirtiyor. En son örnek olarak da Mehmet Karahanlı için bir kısımda “siz onu portakal tüccarı mı sandınız?” şeklinde bir laf ediliyor. Mehmet Karahanlı’nın Kıbrıs’da ki gizli görev kimliği ise Portakal Tüccarı.

Bu girift yapı içinde seyirci adeta yolunu kaybediyor ve ana karaktere bağımlı hale geliyor. Polat karakterinin sevilmesinin sebebi de bu, o seyirciye doğru yolu gösteren kişi. Polat doğru yolu gösteren, hata yapmayan bir örnek olarak veriliyor seyirciye. Fakat onca olaydan sonra bile, ana karakterimiz hala insan olarak kalabiliyor. Pişmanlık, acı, geri dönme gibi bir çok duyguyu aynı anda yaşatabiliyor bize.

Yanlış Anlaşılan Bir Yapım

5 sene boyunca resmen “kendi günü, kendi saati” mottosunu hayata geçiren Kurtlar Vadisi ne hazindir ki çok yanlış anlaşılmış bir yapım. Belki de Türkiye’de “Filler ve Çimen” adlı filmden sonra çekilen en başarılı siyasi dizi olma yolunda ilerlerken, çok ciddi bir engele çarptı. Türk seyircisi. Ne yazık ki TC izleyicisi bu kadar komplo teorisini, gerçekçiliği ve göndermeyi sadece bir “senaryo” olayından daha fazlası sandı. Bu yüzden bir yerden sonra insanlar Kurtlar Vadisi izlemeyi haber bülteni izlemeye tercih etti. Okullarda birbirini bıçaklayan öğrenciler ortaya çıktı. “Polatçılık” adı verilen yeni bir oyun çıktı ortaya.

Aslında bundan en çok rahatsız olan yine dizi senaristlerinin kendileriydi. Raci Şaşmaz bunu düzeltmek için çok uğraştı. Polat karakteri, 2. sezondan sonra Batman-vari bir tavırla “asla öldürmeyen” bir karaktere bürünmeye çalışsa da bu olmadı. Dizi ve anlattıkları, yapım aşaması, oyuncuları ve senaristleri çok iyi olmanın verdiği dezavantajı yaşamaktaydılar. Ortalama bir senarist çok da vicdan azabı çekmeden bu değişimi tamamlar, seyirci bunu bir kaç hafta yadırgar daha sonra unutulur giderdi. Fakat Raci Şaşmaz ve Soner Yalçın bunu yapamayacak kadar eserlerine saygı duyuyorlardı. Bu yüzden bir kaç farklı yöntem denediler. Fakat polisten kaçma, kanuna son derece saygılı olma gibi yöntemlerde işe yaramadı.

Bunun yerine bir itiraf sahnesi hazırladılar. Bu sahnede Polat çıkıp her şeyi anlatacaktı. Bir kaç ufak ekleme ile bu sahneyi kocaman bir öz eleştiri haline getirdiler. Polat Alemdar’ın “Kuklacılar kukla oynatıyor, geri kalanlar racon diye bir şey varmış gibi suç işliyor” itirafı aslında seyirciye; yaptığınız mantıklı değil göndermesiydi. Elbette bunu hiç kimse anlamadı.

Keza dizide başarılı olan ya da racon kesen, suç işleyen karakterler iyi kötü bakılmaksızın başlarına kötü şeyler gelerek ya cezalandırıyor ya da öldürülüyor. İnsanların Polat gibi olma isteği ise senaristler tarafından Polat’ın geçmişine sıkça gönderme yapması ile bastırılmaya çalışılıyordu. Zira Polat, Ali Candan iken başarılı bir öğrenciydi, çok iyi yabancı dil biliyordu, devletine ve milletine iyi bir insan olarak hizmet ediyordu. Polat Alemdar İngilizce, Arapça konuşabiliyor, şifre çözebiliyor ve en önemlisi dünya siyasetini çok iyi yorumlaya biliyordu. Kötü karakterlerin ekserisi ise ağa, kabadayı, haraç kesen, mutsuz insanlar olarak lanse ediliyordu. Hatta dizinin en sevilen yan karakteri Süleyman Çakır bile işlerini mimarlık okumuş kardeşi sayesinde hallediyordu. Yani aslında dizide gayet “okuyun, okumadan ancak uyuşturucu satıcısı olursunuz ve su testisi su yolunda kırılır” tarzı bir anlatım göze sokulmasına rağmen bizim seyircimiz sadece işin aksiyon kısmında olduğu için dizi yersiz olarak çok eleştirildi.

Biterken

Yıllarca etkisi süren bir dizinin bitimi de çok ses getirdi. Son durağı Kanal D olmuştu ve Kanal D doğru bir karar vererek, diziyi bir mini dizi edasında bitirdi. Fakat bittiğinde bazı kesimler dizinin tam olarak nasıl kullanılacağını çok iyi anlamış olmalı ki olayı çok farklı bir noktaya çektiler.

Kurtlar Vadisi: Terör, tek bölüm yayınlandıktan sonra tepki çekerek ekranlardan uzaklaştırıldı. Soner Yalçın ve Raci Şaşmaz hemen Kurtlar Vadisi: Pusu için girişimlere başladılar. Fakat bir süre sonra Soner Yalçın kadrodan ayrıldı. Kurtlar Vadisi öksüz kalmıştı. Bundan sonra ise koca dizi oyuncak oldu. 97 bölümde sadece 1 kere vurulan Polat Alemdar, sürekli vurulmaya fakat ölmemeye başladı. Dizinin de seyircisi gitgide azaldı zaten. Geçen sezon final bile yapamadan, apar topar iptal edildi.

Dizi sadece Türkiye’de değil, Irak, Suriye, Katar, Ürdün gibi ülkelerde de çok seyredildi. Hatta Irak’da Polat Alemdar o kadar çok sevildi ki ismi değişen ve Murad olan karakteri adına bir sigara markası bile yapıldı. Yine Ürdün ve Katar’da çok ciddi reyting başarıları elde etti. Ürdün Kralı ülkemizi ziyarete geldiğinde Kıvanç Tatlıtuğ ( O dönemde Gümüş adlı dizide oynuyordu) ve Necati Şaşmaz’ı özel görüşmeye kabul etti.

Uzun lafın kısası, kendi gitti adı kaldı Kurtlar Vadisi’nin fakat bozulmadan önce Türk televizyon yapımcılığını, reyting sistemini darmaduman etti. Her şeyi baştan yazıp ve Türkiye’de ilk kez siyasi bir diziyi tüm fraksiyonlardan insanların izlemesini sağladı. Sağcısının solcusunun iş yerinde maç tartışır gibi Kurtlar Vadisi tartıştığı günler yaşandı ve bitti. Bizim de elimizde Andy Garcia’nın bile oynadığı, güzel bir siyasi dizi kaldı.

İyi Seyirler.

İçerik hakkında ne düşünüyorsun?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Umutcan Gezici tarafından oluşturuldu

2019 Ocak: Vizyonda hangi filmler olacak?

Hababam Sınıfı serisi filmleri