Sizlere tutkusu olduğum bir efsane olan Kral Arthur: Kılıç Efsanesi filminin incelemesini yapmak istedim. Film beni her izleyişimde etkisi altına alıyor. Özellikle günümüz senaryo uzunluklularını düşünürsek bir efsane bu kadar kısa sürede ancak bu kadar güzel aktarılabilir.
Film aslında sözlü kültüre dayanan bir efsanenin konusunu oluşturuyor. Kral Arthur 6. yüzyılda yazılan şiirlere konu olan bir hükümdardır. Zamanla kendisini roman ve öykülerde konu olarak da gösterecektir. Kral Arthur Britanya Krallığına ait en önemli mitlerinden başında gelmektedir. Onu önemli kılan efsane ise taştan sökülerek alınan Ekskalibur kılıcının özel güçlerinin olmasından kaynaklanmaktadır. Koruyucusu olan büyücü Merlin, kılıcın varoluşunda üstün güçlerini kullanmıştır. Ve Kral Arthur’un yeryüzüne adaleti ve barış ortamını sağlaması için kılıç ona verilmiştir. Kılıç hakkında kesin bilgi yok, ancak Kral Arthur’un mezarının Avalon’da olduğu iddia edilmektedir.
Kral Arthur efsanesini konu alan birçok dizi ve film sahnelenmiştir…
Bana göre izlediğim en özenli çalışmalardan biri olan ve planlanmasında 6 seri olması beklenen film 12 Mayıs 2017 tarihinde gösterime girmiştir. Filmin çekimleri için 175 milyon dolar harcama yapılmıştır. Yönetmen koltuğunda ise birçok olumsuz eleştiriye ve karşı çıkılmasına rağmen Guy Ritchie oturmuştur. Yapılan eleştiriler aslında çekim tekniklerinden ziyade Ritchie başladığı işleri yarım bırakmasından kaynaklanıyor. Bir yerde eleştirilerin haklılık payı var diyebilirim. 2021 yılındayız ve film hakkında herhangi bir gelişmeye ulaşamadım. Film için tek açıklama Kral Arthur’u canlandıran ve hakkını vererek oynayan Charlie Hunnam tarafından yapıldı. Charlie Hunnam’a göre filmde istediklerini beyazperdeye tam anlamıyla yansıtamadıklarını ve planlanın dışına çıkıldığını ifade ediyor. Hatta film içerisindeki oyuncu kadrosunu eleştirerek Kral Arthur efsanesini kaçan bir fırsat olarak değerlendiriyor.
Oyuncu kadrosunda ise tanıdık isimler bulunuyor. Jude Law, Astrid Bergès-Frisbey, Djimon Hounsou, Eric Bana, Aidan Gillen gibi ünlü isimler… O dönem film setinde bazı tartışmaların yaşandığı ve bazı isimlerin ön plana çıkmak istediği iddia edilmişti. Bu iddia ne kadar doğru tartışılır. Ancak Charlie Hunnam’a göre bir şeylerin ters gittiği apaçık ortada gibi…
Amcanın iktidar mücadelesi
Arthur daha çocuk yaşlardayken Ekskalibur babasına emanet edilmiştir. Kral Uther canlandıran ve Truva filminden tanıdığımız Eric Bana filmin sadece ilk 5 dakikasında kardeşi tarafından darbeye uğramıştır. Vortigern’ın iktidar ve güç arzusu yeğeninin kötü günler yaşamasına neden olacaktır. Amcasının ve babasının karşılıklı çatışmasından kaçan Arthur sokakta büyüyen bir serseri olarak büyüyecektir. Serseri olarak büyüyen Arthur farkında olmadan kendisini yetiştirecek özellikle dövüş eğitimleri alacaktır. Kendisinin Kral oğlu olduğundan habersiz bir şekilde rüyalarına yüce Merlin tarafından geçmişte yaşanan darbeye yönelik kesitler gösterilmektedir.
Nehir üzerinde çarpışan Kral Uther, kardeşinin kazanacağını anlayınca kılıcı kendine saplamıştır. Yıllar sonra nehrin sularının çekilmesiyle Arthur’un Kral olma serüveni başlayacaktır.
Kral Arthur’un müzik efsanesi
Bu başlığı böyle atmayı tercih ettim. Çünkü filmin başarısı ne kadar tartışılsa da müziklerinin tartışmaya kapalı olduğunu düşünüyorum. En son Yüzükler Efendisi’nin müziklerinde sahne ve müzik uyumunu hissetmiştim. Kral Arthur filminin müzikleri tek kelimeyle harika uyumlu olmuş diyebilirim. King Arthur: Legend of the Sword ismiyle hazırlanan 35 sahne müzikleri Daniel Pemberton tarafından hazırlanmıştır. İddialı ve seri filmler için müziklerin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sahnelerin yaşattığı heyecanı ve gerilimi arttıran en önemli ögelerin başında geliyor bana kalırsa. Bu yüzden Daniel Pemberton hazırladığı müzikleri film izlerken hissedeceğinizi ve söylediklerime katılacağınıza eminim.
Peki bizim efsanelerimiz
Bu tarz filmleri izlerken kendi yaşadığım topluma ait mitlerin ya da tarihi bir ün kazanmış komutanların destansı zaferlerinin beyazperdeye neden aktarılmadığını düşünüyorum. Türk sineması ne yazık ki Osmanlı Döneminden önceki destansı tarihine bir türlü yüzünü dönemedi. 1970 yılların başında Cüneyt Arkın’ın rol adlığı Battalgazi filmlerin şu an çekilmemesi veya konusunun dahi geçmemesi beni oldukça şaşırtıyor. Özellikle sinema gibi toplumu etkileyerek kültürün daha işlevsel olmasını sağlayan sektör bizim tarihimizde oldukça uzak duruyor.
Marvel gibi çizgi romanların etkisiyle büyüyen çocuklarımız aslında Battalgazi gibi Mete Han gibi Oğuz Han gibi isimleri öğrenebilmeli. Yabancı yaratma karakterlerden önce kendi kültüründeki isimleri benimsemeliler. Ben bugün Kral Arthur ismini aramızda kilometreler olmasına rağmen İngiltere’ye ait bir efsane olduğunu biliyorum. Bu sinemanın didaktik gücünü ve kültürel etkisinin ne derece toplum üzerinde etkili göstermektedir. Bugünlerde Türk zaferlerini ve destansı olaylarını beyazperdeye aktarmaya çalışan ve beni güç geçtikçe heyecanlandıran isim Alper Çağlar. Umarım hazırlanan Göktürk üçlemesi serileri ile Türk tarihinde yer alan destansı isimlerin uluslararası gösterimi için güzel başlangıç gerçekleştirmiş oluruz.